17 Ekim 2015 Cumartesi



Üçüncü İntifada mı?









Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım,

Bir kaç haftadır devam etmekte olduğum İsrail ile Kara Eylül Örgütü arasındaki savaşın
bu hafta son bölümünü yazacaktım. Ancak İsrail son günlerde çok büyük bir karışıklık yaşıyor.
Gündem bu kadar sıcakken bu eski konulara ara vermekte fayda gördüm.

İsrail'de neler oluyor? Bu hafta bunu yazacağım. Görebildiğim ve anlayabildiğim kadar...

İsrail'in içinde yaşayan Araplar Yahudi halk ile uyum içerisinde yaşamaktadırlar. Sağlık
hizmetlerinden sosyal haklardan tam anlamıyla faydalanırlar. Bir Yahudi  ile hiç bir
farkları yoktur. Kendi yerleşim yerleri vardır. Kendi okulları vardır. Pek sorun  olmazlar.
Ama yine de Arap'tırlar...

Fakat Batı Şeria'da yaşayan Araplar'ın durumu ise  farklıdır...

BATI ŞERİA
Şeria (Jordan) nehri ile Ölü denizin batısında İsrail'in doğusunda yer alan bölge. Yüzölçümü 
5640 km2. nufusu  1.715.000 kişidir. (2010 Haziran) Burada yaşayan insanların kişi başına düşen
GSMH 2.900.00 dolardır.  Başlıca şehirleri  Eriha, Beytüllahim, Hebron, Jeriho, Ramallah, Nablus'dur.

Batı Şeria bölgesini ve Kudüs'ün doğu kesimini  1948de  Ürdün işgal etmişti. 
Peşinden ilhak ettiğini ilan etti.
Bu durum 1967 ye kadar devam etti.


1967 de (6 gün savaşı) bu toprakları ve Kudüs'ün tamamını bu sefer İsrail işgal etti.
Savaştan sonra Ürdün, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki haklarından, Filistin Arapları lehine feragat etti.  "Bu topraklar  kurulacak olan Filistin devletinin olsun"  dedi. İsrail ise işgali altında olan bu bölgede kendisine düşman yeni bir Arap devleti kurulmasına elbette hiç sıcak bakmıyordu aynen bu gün de olduğu gibi...
Bir sürü barış girişimi oldu. Kongreler toplandı. En sonunda 20 Ağustos 1993 tarihinde İsrail ile
Filistin Kurtuluş Örgütü arasında Oslo Anlaşması  imzalandı.
1995 yılında Yaser Arafat ile İsak Rabin  arasında yapılan İkinci Oslo görüşmesinin ardından Batı Şeria üç bölgeye ayrıldı.
A BÖLGESİ  - % 17    Bu bölge tamamen FKÖ  otoritesine bağlıdır.
B BÖLGESİ  -  % 24   Bu bölge FKÖ otoritesi ve İsrail ortak yönetimi altındadır.
C BÖLGESİ  -  % 59   Tamamen İsrail kontrolü altındadır.
Filistinli Araplar'ın % 98 i A ve B bölgelerinde yaşamaktadır.

Filistin Örgütünü  devlet olarak tanıyan hiç bir ülke yok. Bu yüzden uluslararası hukuka göre
bu bölge sahipsiz ve İsrail işgali altında gözükmektedir.

Batı Şeria'da Araplar bir Filistin Devleti kurmak istiyor. İstemesine istiyor da bakın başka
neler istiyor?

Diyorlar ki, bizim başkentimiz doğu Kudüs'tür.
Ayrıca İsrail 1967 sınırlarının gerisine çekilmelidir.
Bir de mülteciler konusu var ki oralara da hiç girmeyeyim...
İsrail ise bu şartları  bırakın kabul etmeyi, tartışmaya bile açmıyor. İşte kavganın özeti bu.

Bu yüzden Araplar zaman zaman ayaklanmışlardır. Şimdiki gibi...
İlk büyük ayaklanma 1987 yılında oldu. Bu ayaklanmaya 1.intifada dendi...

Birinci İntifada  - Aralık 1987’den 1993 Oslo anlaşmasına   kadar İsrail işgaline  karşı  Arap'ların
ayaklanmasıdır. Ayaklanma 9 Aralık 1987 de Cebaliye mülteci kampında başladı. Giderek tırmandı.
İsrail ordusuna ait bir aracın dört Filistinli’ye çarpıp öldürmesi, ayaklanmayı iyice ateşledi.
Aracın dört Filistinliye kasıtlı çarptığı söylentisi hızlı bir şekilde Gazze’de, Batı Şeria'da ve Doğu Kudüs’te yayıldı. Genel grev, Gazze ve Batı Şeria’daki İsrailli kurumları boykot, ordu emirlerine karşı sivil itaatsizlik, İsrail yerleşkelerinde çalışmamak, İsrail ürünlerini satın almamak, vergi vermemek, Filistinli araçları İsrail ehliyetleriyle kullanmayı reddetmek, grafitiler yapmak, barikatlar kurmak  ve Filistin sınırları içindeki İsrail’e ait askeri binalara taş ve molotof kokteyli atmak, ayaklanma sürecinde gerçekleşen eylemlerdi. 
Buna cevaben, İsrail, ayaklanmaları bastırmak için 80.000 askeri mobilize etti.   İsrail güvenlik güçleri 1087  Filistinliyi öldürürken, Filistinliler, 100 İsrailli sivili ve 60 İsrail güvenlik personelini öldürdü. 1400 den fazla İsrail'li sivil ve  1700 asker yaraladı. Filistinliler 822 Filistinliyi, İsrail'le işbirliği yapma suçlamalarıyla öldürdü, ancak ölenlerin yarısından fazlasının  sonralarda İsraille
hiçbir alakalarının olmadığı kanıtlandı. Sonunda 1993 yılında İsak Rabin ve Yaser Arafat Oslo anlaşmasını yaptılar ve birinci İntifada sona erdi.

İkinci İntifada veya El Aksa İntifadası :  Eylül 2000 sonlarında başlayıp, 2005’te biten, İsrailliler ile Arapla arasındaki şiddetin arttığı, ikinci Filistinli ayaklanmasıdır. İsrail 1967 de Kudüs'ün tamamını işgal etmişti. Tapınak Tepesi'nin   yönetimini ise İslami Vakıf'a bıraktı. Vakıf buraya Müslümanlar'dan başkasının girmesini yasakladı.  28 Eylül 2000 tarihinde zamanın İsrail Başbakanı  Şaron, Caminin bahçesine yüzlerce  güvenlik görevlisi ile girdi. Şaron’un bölgeyi ziyaret etmesindeki amaç, İsraillilerin Tapınak tepesinde bulunma hakkına sahip olduğunu anlatmaktı. Araplar müthiş tepki gösterdiler ve İkinci İntifada başladı. Bu İsrail için korkunç bir dönemdi.
Canlı bombalar otobüslerde, pazar yerlerinde patlıyor onlarca İsrail'li ölüyordu. Bilanço korkunçtu.
24 Ağustos 2004 tarihinde, Haaretz muhabiri Zeev Schiff, Shin Bet (İsrail iç güvenlik kurumu) verilerini kullanarak can kayıplarıyla ilgili  bir rapor yayınladı. Rapordaki rakamlar özetle şöyledir:
  • 1000 üzerinde İsrail'li, El Aksa İntifadası esnasında, Filistinliler tarafından öldürüldü.
  • Filistinli kaynaklar, İntifada esnasında 2736 Filistinlinin öldüğünü iddia etmektedir.
  • Shin Bet 2.124 ölü Filistinlinin adına sahip. Bu 2.124 kişiden;
  • 466 sı Hamas üyesi,
  • 408 i El Fetih'in Tanzim ve El Aksa Şehitleri Tugayı üyesi,
  • 205’i Filistinli İslami Cihad üyesi ve 334’ü Filistin Güvenlik görevlisiydi.

Üçüncü İntifada mı?   Şimdi neler oluyor?

Bir de İsrail,  içerisinde koyu dindar fanatik bir kesim beslemekte. Bunlara Naturei Karta denilen Yahudilerdir.  Bunlar İsrail devletine karşıdırlar. Filistinli Araplar ile  "düşmanımın düşmanı benim dostumdur" ilişkisi içerisindedirler. İsrail bayrağını yakarlar, ölen Arap teröristlerin evine taziye ziyaretine giderler. Onlara göre önce Beyt HaMikdaş yeniden yapılacak, sonra Maşiah gelecek ve İsrail Devleti ancak ondan sonra kurulacaktır. Dolayısı ile bugünkü İsrail'i kabul etmezler ve tanımazlar. Bu nedenle cemaatin üyeleri her türlü resmî yazışmalarını İsrail Devleti ile değil, Ürdün Krallığı  ile yapmaktadırlar. Soy kırımın  da siyonistler tarafından İsrail Devleti'nin kurulması maksadıyla kullanıldığını iddia etmektedirler.  Tevrat'a  inanmakla beraber Siyonizm'e inanmazlar. Siyonizm'in Yahudiliğe ters olduğu ve İsrail'in bir an önce Filistin'i işgal etmeyi bırakması gerektiği düşünmektedirler.  Kudüs'te hâlen İsrail'i tanımayan cemaate bağlı 500 Naturei Karta ailesi yaşamaktadır.
Şimdi bunlar Mescid-i Aksa'nın bahçesine girip dua etmek istemektedirler. Neden? Çünkü orası eskiden Beyt HaMikdaş idi. Özellikle bayramlarda buraya gelip içeri girmek isterler. İslami Vakıf ise (Müslümanlar) buna izin vermez. İsrail makamları zaman zaman bahçeye girmelerine izin verir. Bu sefer Caminin içerisine giren ya da mevzilenen Müslümanlar bunlara taşlarla saldırır. Polis, kavgayı ayırmak için  bu sefer gaz kullanır. Hadiseler böylece tırmanır.

Bu konuda belki yüzlerce resim ve video gördüm, ama İsrail polisinin Caminin içerisine girdiğini gösteren bir resim ya da video hiç görmedim. Bunu da belirteyim...

Bu sene de Roş HaŞana  ve Kipurda da aynı şeyler oldu. Gösteriler başladı. Kontrol noktasına ilerleyen bir Arap kız emirlere uymadı. Tesettürlü idi. Vuruldu ve öldü. 
Araplar ayaklandılar. 5 Hamas üyesi terörist bir İsrail askerini karısı ile birlikte 4 çocuğunun gözü önünde öldürdü. Çocuklar kurtuldu. 5 terörist yakalandı.
Peşinden bıçaklama eylemleri ve arabayla ezme olayları yeniden başladı.
Bir Arap terörist, Tel-Aviv'de Azrieli  alışveriş merkezinin önünde bir kız askeri arkadan gelip bıçakladı. Kızın silahını almak istedi. Kız vermedi. Orada bulunan bir havacı asker tek atışta pezevengi alnından vurdu. Bir başka yerde kapıyı çalan terörist kapı açıldıktan sonra hızla eve dalıp ev sahibini bıçaklamak istedi. Yetişen polis teröristi vurdu ve etkisiz hale getirdi.
Bir otobüse binen biri silahlı iki terörist yolcuları vurmaya başladılar. Şoförü de öldürüp otobüsü kaçırmaya niyetlendiler. Otobüste bulunan bir güvenlik mensubu teröristlerden birini vurup kapıları açmayı başardı. Bu arada bir polis otosu otobüsün önünü kesti. İçeri dalan polisler diğer teröristi de vurdular. Yaralanan yolculardan ikisi öldü. 
Kudüs'te bir Arap sürücü arabası ile durağa daldı. Bekleyenleri ezdi. Peşinden arabasından çıkıp yerde yaralı yatan Yahudileri bıçaklamaya başladı. Durağın arakasındaki bir işyerinin koruması yetişip teröristi öldürdü.  Bıçaklanan Yahudiler 'den biri öldü.
13 ve 15 yaşında iki Arap çocuk ellerinde kocaman bıçaklarla dehşet saçıyorlar. Küçük olanı İsrail'li,
13 yaşında, kendi yaşıtı bir çocuğu bıçaklıyor. Bu Arap çocuk yediği dayak yüzünden başı sarılı
şimdi hastanede. Yemekler içecekler 5 yıldızlı otel gibi. Kanunlara göre bırakın hapse girmeyi,
mahkemeye bile çıkartılamaz. Vurduğu İsrail'li çocuk ise yoğun bakımda. Hayati riski devam ediyor.

Bir annenin resmi gözlerimin önünden gitmiyor. Arabada, arkada,  okula gitmekte olan çocuk,
önde kadının yan koltuğunda silah. İsrail'li anne çocuğunu okula götürüyor.

Bir başka resimde genç kız elinde beysbol sopası ile otobüste seyahat ediyor.
Savunma bakanı silahı olan İsrail'lilerin silahlarını yanlarında taşımalarını istedi.

Teröristlerin büyük kısmı Doğu Kudüs'ten geliyor. Doğu Kudüs yolları kapatıldı. Diğer
Arap yerleşim yerleri ile birlikte sıkı yönetim var. Asker her şeyi kontrol altına almaya
çalışıyor.

Yakalanan veya öldürülen teröristlerin evleri yıkılması ve varlıklarına el konulması ile ilgili
karar mecliste kabul edildi. Ayrıca teröristin ailesi de sürgüne gönderilecek....

İsrailliler, yakalanan teröristin hemen oracıkta infaz edilmesinden yana. Canlı yakalananlar fena
halde hırpalanıyorlar. Bir de Arap intiharcılar var. Bunlar genelde kızlardan oluşuyor.  Tesettürlü
kıyafetleri ile kontrol noktalarına gelip bıçak çekiyorlar.  Emirlere uymuyorlar. Askerin kesin
emri var. Kıyafetinin altında ne olduğu belli değil.  Belki canlı bomba. Emirlere uymayanları derhal
vurmaları  gerekiyor. Bu, bütün dünyanın tepkisini çekiyor. Amerikalılar da bunu Irak'da böyle yaptılar. Çünkü böyle gerekiyor. O zaman kimse tepki göstermedi. Şimdi niye?

Kudüs'te bir terörist elinde bıçakla polislerin üstüne koşmaya başlıyor. Elbette vuruluyor ve ölüyor.
Yani başka ne olabilirdi ki?

Bir Arap anne, hem de kız annesi, bakın ne diyor?
- Çok mutluyum ki kızım bana şehit olacağını söyledi...

Arap yöneticilerden biri ise  şöyle diyor;
- İsrailliler yaşamayı, biz ise ölmeyi seviyoruz...

Bir Arap milletvekili TV spikerine sokakta demeç verirken, İsrail için atıp tutmaya başlıyor. Tesadüfen oradan geçen bir Arap belediye başkanı "
-Kes sesini defol git buradan, Yahudiler her hafta Nazaret'e  gelip alış veriş yaparlardı. Hafta sonları
100 milyon şekel bırakırlardı. Halk bu parayla geçiniyordu, şimdi kimse gelmiyor"...

İsrail'liler Arap yerleşim yerlerine şimdi gitmiyorlar.
İsrail'in en önemli ve en koşer süpermarketlerinden birisi olan Rami Levi yöneticileri, market çalışanlarından çoğu Arap olduğu için Yahudi müşterilerinin artık gelmediğini  söylüyor.

Son sözüm diasporadakilere:
İsrail ile Araplar arasındaki sürtüşmelerde özellikle Türk basınının tek taraflı
ve yalan haberlerinden dolayı Türkiye'de yaşayan Yahudiler zor durumlarda kalıyorlar.
Bunu  anlamak mümkün.
Ancak  İsrail, diasporada yaşayanların  rahatları bozulmasın diye, uzaktan gazel atıp fikir
verebilecekleri bir ülke değil. Bu iş siyaset ya da tarih okumakla da, İsrail'e turist olarak gelmekle de olmaz. 
İsrail'i yaşamadan, İsrail hakkında bilginiz olmadan fikriniz olamaz.

Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım.
Bu hafta da bu kadar.
Hoşça kalın, sevgiyle kalın...


Aaron Baruch    (Ankaralı)

Bilgiler Vikipedia ansiklopedisinden...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder